Öz-anlayış, öz-şefkat, öz-merhamet nedir?
Kendine iyi davran !
Bu ifade üniversitede okuduğum yıllardan beri, biraz da espriyle karışık, arkadaşlarımla vedalaşırken kullandığım bir sözdü. O zamanlar öyle üzerinde derin bir şekilde düşünmüşlüğüm de yoktu. Meğer farkında olmadan pozitif psikolojinin önemli bir kavramına işaret ediyormuşum. Öz-anlayış kavramına…
Öz-anlayış, Dr. Kristin Neff’in Budist felsefeden esinlenerek psikoloji literatürüne kazandırdığı bir kavram. Özünde bireyin kendisine karşı merhametli, destekleyici, şefkatli ve anlayışlı olmasını anlatan bir kavramdır. Öz-anlayış, kişinin kendi acılarına karşı açık ve duyarlı, kendisine karşı nazik ve şefkatli olması, yaptığı hatalar karşısında affedici olurken, başarısızlık ve yetersizlikleri karşısında yargılayıcı olmaması; yaşanılan sıkıntı verici durumları tüm insanların yaşadığı tecrübeler olarak görmesi ve içinde bulunulan anı yargılamadan olduğu gibi kabullenebilmesidir.*
Öz-anlayış (öz-merhamet), öz-eleştirinin panzehiridir ve işler planlandığı gibi gitmediğinde bir destektir. Bu, hata yaptığımızda, acı hissettiğimizde, hayal kırıklığına uğradığımızda ya da bir şeylerde başarısız olduğumuzda başkalarına olduğu gibi kendimize karşı da sabırlı, anlayışlı ve nazik davranma sanatıdır.**
Öz-anlayış, bir duygusal düzenleme stratejisidir ve yaşanan acı, sıkıntı ve başarısızlıkları yok saymak, bastırmak ya da acı ve sıkıntılardan kaçınmak anlamına gelmemektedir. Kişinin kendisini kabullenmesi ve affetmesi ön plandadır. Öz-anlayış sahibi insanlar;
-Başarısızlık ya da yetersizliklerini insan olmanın doğal bir sonucu olarak görürler.
-Hata ya da yanlış yaptıklarında kendilerine anlayışla yaklaşırlar.
-Yetersizlik ve zayıflıklarına karşı hoşgörülüdürler.
-Kendilerine karşı affedici ve destekleyici bir tutum içerisindedirler.
-Beğenmedikleri kişisel özelliklerine yönelik olarak kabullenicidirler.
-Başkalarına olduğu kadar kendilerine de merhametlidirler.
-Bir üzüntü ya da acı yaşadıklarında, dünyadaki pek çok insanın benzer duygular yaşadığını düşünür ve rahatlamaya çalışırlar.
-Zor zamanlarında ihtiyaç duydukları şefkati kendilerine gösterirler.
Öz-anlayış ile ilgili yapılan araştırmalar, bu özelliği yüksek bireylerin, depresyon ve anksiyete düzeylerinin daha düşük olduğunu; mutluluk ve yaşam doyumu düzeylerinin ise daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Yine öz-anlayış düzeyi yüksek bireyler, yaşanan sıkıntıları atlatma ve kendini toparlama açısından daha avantajlı durumdadırlar.
Öz-eleştiri nedir?***
Öz-anlayışın karşıtı ise öz-eleştiridir. Öz-eleştiri kavramı psikoloji literatüründe olumsuz ve istenmeyen bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Öz-eleştiri, bireyin kendisini sürekli olarak yıkıcı ve şiddetli bir şekilde eleştirmesi, kendisinden ulaşılması güç beklentiler içinde olması ve kronik bir biçimde diğer insanlar tarafından onaylanmayacağı ya da reddedileceği kaygısı yaşaması şeklinde tanımlanmaktadır.
Öz-eleştiri düzeyi yüksek bireyler, yüksek kişisel standartlara sahiptirler ve değerli oldukları duygusunu sürdürmeye yönelik olarak aşırı derecede kendilerine odaklanmış durumdadırlar. Özellikle stres altındayken ve hedefe ulaşamama durumunda aşırı derecede kendini eleştirme, başarısızlık duygularına kapılma, kendini değersiz görme ve suçlama söz konusudur. Öz-eleştiri düzeyi yüksek olan bireyler, kısıtlayıcı, kontrol edici ve reddedici ebeveynleri tarafından bağımsız davranışları engellenmiş, kendisi olma duygusunu geliştirememiş bireylerdir.
Thompson ve Zuroff (2004), öz-eleştiri kavramını içsel öz-eleştiri ve karşılaştırmaya dayalı öz-eleştiri olmak üzere iki boyutlu bir yapı olarak ele almışlardır. İçsel öz-eleştiride, bireyin yüksek kişisel standartları bulunmaktadır. Bu standartlar bireyin yaptığı işleri beğenmemesine, başarısız olduğunda şiddetli bir şekilde kendisini suçlamasına, öz-değeri konusunda şüpheler yaşamasına ve kendisini aşağılamasına neden olabilmektedir.
İçsel öz-eleştiri, Hewitt ve Flett’in (1991) ortaya koyduğu kendine yönelik mükemmeliyetçilikle de benzer yapıda bir kavram olarak değerlendirilmektedir. Kendine yönelik mükemmeliyetçilik, kusursuz olmaya ilişkin yüksek motivasyon, gerçekçi olmayan standartlar belirleyerek ulaşmaya çalışma ve yaptığı hatalara odaklanma ile karakterizedir.
Karşılaştırmaya dayalı öz-eleştiri ise, bireyin kendisini diğer insanlarla karşılaştırması sonucu kendisine yönelik olarak oluşan olumsuz bakış açısıdır. Karşılaştırmaya dayalı öz-eleştiride, bireyin kendisine yönelik olarak bir çifte standardı söz konusudur. Yani, diğer insanlarla kendisini karşılaştırdığında, kendi yaptığı hataları, başarısızlıkları ve olumsuzlukları aşırı derecede abartma söz konusu iken, diğer insanlarda gördüğü bu olumsuzlukları normal olarak değerlendirme durumu söz konusudur.
Öz-eleştiri düzeyi yüksek bireyler;
-Başarısız olduklarında kendilerine karşı çok öfkeli olurlar.
-Yetersizlikleri ve zayıflıkları konusunda kendilerine karşı oldukça acımasızdırlar.
-Kendilerine yönelik olarak suçlayıcı bir tutum içerisindedirler.
-Başkalarına karşı daha affedici olabilirken, kendilerine karşı affedici değildirler.
-Hata yaptıklarında durumu mantıksız bir biçimde abartabilirler.
-Patolojik düzeyde mükemmeliyetçilik anlayışına sahiptirler.
-Olumsuz olaylar olduğunda kendilerine karşı yargılayıcı ve kınayıcı bir yaklaşım içindedirler.
Sonuç olarak, bireyin kendisine karşı anlayışlı, hoşgörülü, merhametli ve şefkatli olması ruh sağlığı ve mental iyi oluş açısından oldukça önemlidir. Öz-anlayış düzeyinin yüksek olması mental sağlık açısından avantajken, öz-eleştiri düzeyinin yüksek olması ise ciddi bir dezavantajdır. Şu hayatta biricik olduğumuzu ve herkes kadar ilgiye-sevgiye ihtiyaç duyduğumuzu göz önüne alacak olursak, kendimize biraz merhamet ve anlayış göstermek iyi gelir sanırım.
Dr. Tayfun Doğan
03.03.2017
Esenevler/İstanbul
Kaynaklar
*Atalay, Z. (2011). Öz-anlayış ve Bilinçli Farkındalık. Maya Akademi.
**Hamilton, D. R. (2016). Kendini Nasıl Sevmeli. Ganj Yayınları.
***Doğan, T., & Sapmaz, F. (2013). Öz-eleştiri ve Mutluluk, Kastamonu Eğitim Dergisi, 21(1), 391-400.
Comments 1