Mutluluk, felsefede insan davranışlarının nihai amacı olarak görülmüş. O doğası itibariyle istenen ve arzulanan bir durumdur ya da ruh halidir. Mutlu insan esinlendiğini ve zihninin açıldığını hisseder. Mutlu birey, kuş gibi hafiflediği, ayaklarının yerden kesildiği hissini yaşar. Mutluyken pek çok şey daha güzeldir; yediğin yemek, içtiğin kahve bile ayrı güzeldir.
***
Duyguların bulaşıcılığı bilinen bir gerçektir. Ne zaman coşkulu insanların yanında bulunsak biz de coşkulu hissederiz; öfkeli bir birey ise bulunulan ortamı gerer ve onun yaydığı negatif enerji ortamda bulunan herkesi sarar. Yani duyguların bulaşıcı olmasının iyi yanı da kötü yanı da vardır. Kötü yanı, yanlış zamanda yanlış kişilerin yanında bulunmak, pasif sigara içiciliği gibi bizi de zehirleyip kurban haline getirebilir.
***
Kimi düşünürler ve yazarlar mutluluğun geçiciliğine ve onun bir gün biteceğine odaklanmışlardır. Bu durumda onları mutsuz edebilmektedir. Örneğin Peyami Safa’ya kulak verelim: “Her saadette eksik bir şey vardır. Her saadette bir felaket unsuru vardır; bu mahrum olma korkusudur, o saadetten mahrum olma korkusu; ve sonra biliriz ki saadet bitecektir; bunu bilmek saadetin felaketidir”. Bu konuda ben biraz farklı düşünüyorum. Daha çok, mutlu olduğum zamanları kar olarak görüyorum. Ama bir gün kaybedeceğim korkusunu da taşımıyorum. En azından bu şimdiye kadar böyle oldu.
***
Mutluluğunuz koşullara bağlıysa, bu şartlar değiştiğinde mutluluğunuz da yok olacaktır. Ama tam tersi şartlara ve dış koşullara göre değişmeyen içsel bir mutluluğa sahipseniz, hangi durumda olursanız olun bu mutluluk sizinle beraber olacaktır. Nietzsche “Başkasıyla gelen mutluluk başkasıyla gidecektir” diyor. Ne kadar da haklı. Zengin bir iç dünyasına sahip olan, kendi kendine yetebilen ve yalnız başınayken can sıkıntısıyla baş edebilen kişi mutluluğu başkalarından beklemez; sadece sahip olduğu mutluluğu paylaşır.
***
Mutluluk anlıktır ve gelip geçicidir düşüncesi bu konu ile ilgili yanlış düşünce ve inançlardan birisidir. Esas olarak gelip geçici olan haz ve keyif alma durumudur. Eğer mutluluğu hazza indirgersek bu doğrudur. Ancak haz eşittir mutluluk değildir. Haz ya da keyif alma hali mutluluğun bir bileşeni olarak değerlendirilebilir ama mutluluğun tamamı değildir. Epiktetos’un da deyişiyle, sürekliliği ve engeller karşısında yıkılmaması, gerçek mutluluğun önemli iki göstergesidir. Bu iki özelliği olmayan mutluluk gerçek değildir. Eğer mutluluk karakterimiz halini almışsa ve yaşam şartlarına göre kolay kolay değişmiyorsa gerçek mutluluğa ulaşılmış demektir. Bu tür bir mutluluğa sahip olan kişi yaşamında meydana gelen değişikliklere ve hatta olumsuzluklara aldırmaz ve her nereye giderse gitsin, her neyle meşgul olursa olsun mutlu olmaya devam eder.
***
“Her nerede değilsem orada mutlu olacakmışım gibi gelir” Ne de güzel özetlemiş durumu Charles Baudelaire. Çoğu zaman sahip olduklarımızla ve içinde bulunduğumuz durumda mutlu olmayı beceremiyoruz. Elimizdeki kuş yetmiyor, gözümüz hep daldaki diğer kuşlarda. Sanıyoruz ki başka hayatlar yaşasak, başka ortamlarda bulunsak, başka şeylere sahip olsak mutlu olacağız. Bu düşünce ve inanç da mevcut halimizden şikâyet etmemize neden oluyor. Şikâyet etme olumsuz duyguları tetikler ve kişiyi kötü hissettirir. Şikâyet etme, alışkanlığa dönüşmüşse ilk olarak bunu kırmak gerekir. Belki de mutluluk, başka bir yerde olmanız, başka bir şey yapmanız, başka biri olmanız gerekirdi duygusuna kapılmamaktır.
***
Mutluluk bir yerlerde taş gibi duran ve bulunmayı bekleyen bir şey değildir. O daha çok eylemlerle ilgilidir. Mutluluk süreç içerisinde üretilmesi gereken bir gerçekliktir. Bunu ekmek yapmaya benzetebiliriz. Hamur yoğrulmalı, şekil verilmeli, pişirilmeli ve ekmek yapılmalıdır. Ayrıca bir kez yapmanız da yeterli olmayacaktır. Sürekli yenilemeniz gerekecektir. Bunu yaparken de “akış” adını verdiğimiz zihinsel durumu yaşarsanız mutluluk gelecektir. Akış durumunda birey zamanı unutur ve yaptığı işin içinde kaybolur. Beran Wolfe’un da dediği gibi, “Gerçekten mutlu bir insanı ararsanız, onu ancak bir tekne yaparken, oğlunu eğitirken, bahçesinde çiçek yetiştirirken ya da Gobi Çölü’ünde dinozor yumurtası ararken bulabilirsiniz. Onu kaloriferin altına kaçan düğmesini arayan birisi gibi mutluluk ararken bulamazsınız.”
***
Michel de Montaigne “İnsanlar sadece mutlu olmayı dileselerdi bu kolaydı ama onlar diğerlerinden daha mutlu olmayı istiyorlar ve bu da neredeyse imkânsız çünkü başkalarını aslında olduklarından daha mutlu zannediyoruz” demiştir. Sosyal karşılaştırma mutluluğun önündeki en önemli engellerden birisidir. Aslında başkalarıyla karşılaştırmasa herkesin mutluluğu kendisine yeterdi ancak başkalarıyla karşılaştırma; özellikle de kendinden daha iyi durumdakilerle karşılaştırma kişiyi mutsuz eder. Halbuki yaşamda herkesin kulvarı farklıdır. Başarabiliyorsa kişi sadece kendisiyle yarışmalı ve kendisini aşmaya çalışmalıdır.
***
Neden insanlar hep “hey gidi günler ne güzeldi” diye düşünürler. Neden hep “nerede o eski bayramlar” derler. Gerçekten geçmiş yaşam daha mı iyidir? Mutluluk büyük oranda geçmişe dönüktür ve güzel anılar biriktirmekle ilgilidir. Geçmişimle ilgili pek mutlu anılara sahip değilim diyen birisi için genel anlamda mutlu diyemeyiz. Mutluluk çoğu zaman yaşanmaz hatırlanır.
***
Filozof Sinoplu Diyojen’in insanın istek ve ihtiyaçlarını ayırt etmesi konusundaki görüşleri dikkate değerdir. “İhtiyaçlarımız oldukça az iken, isteklerimiz fazladır ve onların doyurulması zorunlu değildir. İnsanların çoğu zaman peşinden gittikleri şeyler ihtiyaçları değil istekleridir.” Sanırım yetinmeyi bilmek ve kanaat sahibi olmak mutluluk açısından büyük avantaj olarak görülebilir. Elindekiyle, mevcut olanla mutlu olmayı başarabilen kişi harici yaşam koşullarından daha az etkilenecektir. Diyojen, insana özgü bütün acıların, insanların kendilerine gerekli olan her şeyin kendilerinde zaten var olduğunu bilmemelerinden, ihtiyaçları dışında şeyleri istemelerinden, onları elde edememekten korkmalarından, kıskançlıktan ve geleceğe yönelik aşırı beklentilerden kaynaklandığını ifade etmiştir.
***
Kısa süreli mutlulukları elde etmek zor değil. Asıl zor olan uzun süreli ve kalıcı mutluluğa erişebilmektir. Bu da haz, yaşam koşulları ve dışsal etkenlerden farklı olarak içsel mutluluğa ulaşmakla ilgilidir. Anlam üzerine çalışmalarıyla meşhur Paul Wong, mutluluğu, bireyin kendisiyle, başkalarıyla ve dünya ile barış halinde olduğu; içsel uyum, şükran ve hoşnutlukla karakterize bir durum olarak tanımlamaktadır. Kendisi bu tür bir mutluluğu kâmil mutluluk olarak nitelendirmektedir. Bu anlayışa göre mutluluk, farkındalık, şefkat, anlamlılık, dayanıklılık gibi spritüal ve varoluşsal yeteneklerin disiplinli bir şekilde geliştirilmesinden kaynaklanan olumlu bir zihinsel durum, iç huzur, uyum ve bağlılık halidir. Dolayısıyla da dışsal koşullardan çok fazla etkilenmez, daha kalıcıdır ve kolay kolay yıkılmaz.
Tayfun Doğan
Küçükyalı / İstanbul
17 Ocak 2025
“Mutlu muyum?” sorusunu sorgulayıp analiz etmemize çok faydalı olan açıklamanız, kendimizi tanımaya çalışırken alınması gereken ilk referanslardan biri olmalı…
Sağlıkla kalın.
Mutluluk insanın içindeki bir alev gibidir bunu Daimi kılmak kişinin emeğine bağlıdır
Değerlendirmeleriniz ve Emeğiniz için teşekkür ederim
Mutluluk önce kendimiz olduğumuzda kendimize “Merhaba” deyip onunla yeniden tanıştığımızda,kendimizle date çıktığımızda kendimizi tanıdıkça tanıdıkça,neyi neden yaptığımızı ve aldığımız kararların ne kadarının gerçekten bize ait olduğunu gördüğümüzde,kendimizi gerçekten ama gerçekten her halimizle sevdiğimizde kabullendiğimizde,mutluluğumuzu hayatımızı başkalarının iki dudağı arasından çıkacak emre bırakmadığımızda,onun geçici değil kalıcı bir seçim sürekli bir hal olduğunu anladığımızda gelecektir.
Yazan Ayça Ulus