Mutluluk konusu ilk çağ filozoflarından beri üzerinde en çok düşünülen ve görüş bildirilen konuların başında gelmektedir. Çünkü insan, mutluluk ve hayatta anlam arayan bir canlıdır. Son otuz yılda ise psikoloji bilimi de bu konu üzerine eğilmiştir ve konu üzerinde çok fazla araştırma yapılmıştır. Bu kapsamda mutluluk konusunun aşırı abartıldığını belirtenler olduğu gibi, insan için en önemli konu olduğunu belirtenler de olmuştur.
Gerçekten abartılıyor mu? Mutluluk ifadesiyle anlatılmak istenen tam olarak nedir?
Konu ile ilgili literatürü incelediğimizde, mutluluğun iki şekilde ele alındığını görmekteyiz. Birincisi hedonik mutluluktur ki, daha çok hazza ve olumlu duyguları yaşamaya dayalıdır. İkincisi ise, eudaimonik mutluluk adını verdiğimiz, erdemlere, anlamlı ve amaçlı bir yaşam sürmeye dayalı olan mutluluktur. Bu mutluluk türü, “psikolojik iyi oluş” olarak da ifade edilmektedir.
Araştırma sonuçları göstermiştir ki mutlu bireyler mutlu olmayanlara göre daha başarılı, özgüvenleri daha yüksek, daha yaratıcı ve üretken, iş yaşamında daha başarılı ve gelir düzeyleri daha yüksek bireylerdir. Kişilerarası ilişkiler bağlamında ise mutlu insanlar sosyal ilişkilerinde daha iyi, daha çok arkadaşa sahip, sosyal destekleri daha yüksek, evlilikleri daha uzun süreli ve tatmin edici, daha çekici, evlilik ya da romantik ilişkilerde daha çok tercih edilen ve diğer insanlara karşı daha yardımsever bireylerdir.
Mutlu ve mutsuz insanları sağlık açısından karşılaştırdığımızda ise mutlular lehine çok önemli avantajlardan bahsedebiliriz. Örneğin, mutlu insanlar daha sağlıklıdır, bağışıklık sistemleri daha güçlüdür, daha az ağrı yaşarlar, daha düşük stres düzeyine sahiptirler, hastalandıklarında daha çabuk iyileşirler. Bunlara ek olarak, en ilginç araştırma bulgularından birisi de mutlu insanların daha uzun yaşamalarıdır. Bu konuda yapılan kapsamlı araştırmalar, mutlu insanların yaşam süresinin daha uzun olduğunu ortaya koymuştur.
Mutluluğun bireye sağladığı faydalar bunlarla da sınırlı değil. Örneğin, mutlu insanlar riskli davranışlara daha az girmektedirler. Yani daha güvenli cinsel yaşamı tercih etmektedirler, araba kullanırken emniyet kemerini takmaktadırlar vs. Ayrıca, mutlu bireyler, mutlu olmayanlara göre daha yüksek gelir düzeyine sahiptirler ve finansal olarak sorumluluk düzeyleri daha yüksektir yani kontrolsüz harcamalar yapmazlar ya da zorda kalmadıkça borçlanmazlar.
Toplumsal açıdan baktığımızda ise mutlu insanlar daha az saldırgandır ve diğer insanlara zarar vermezler. Etkileşimde bulundukları insanlara zarar vermek bir yana onların mutluluğuna ya da psikolojik iyi oluşlarına da katkı sağlarlar. Hatta bir yüksek lisans öğrencimle en son yaptığımız tez araştırmasında, mutluluk ile saldırganlık ve merhamet arasındaki ilişkiyi inceledik. Araştırma sonucuna göre katılımcıların mutluluk düzeyi arttıkça, saldırganlık düzeyleri düşmektedir. Yine mutluluk düzeyleri arttıkça merhamet düzeylerinin de yükseldiği sonucuna ulaştık. Bu sonuçların önemli olduğunu düşünüyorum. Zaten mutlulukla ilgili yapılan başka araştırmalarda da mutlu bireylerin daha çok pro-sosyal (olumlu) davranışlarda bulunduklarına yönelik bulgular söz konusudur.
Peki, mutluluk bu kadar faydalı ve önemliyse sorun nerede?
Mutlulukla ilgili eleştiriler daha çok bunun bir saplantı haline getirilmesine ve hedonik mutluluğun elde ediliş şekline yöneliktir. Yani haz odaklı bir yaşam sürmek, bencilce ve illegal yollardan bunu elde etmeye çalışmak eleştirilmektedir. Nitekim kişi uyuşturucu kullanarak, kontrolsüz cinsel ilişkiler yaşayarak ya da hırsızlık yaparak da haz elde edebilir. İşte hedonik mutluluğu eleştiren araştırmacılar, bunun yerine kişinin değerli, anlamlı ve erdemli bir yaşam sürmesinin daha önemli olduğu ifade edilmektedir. Bu şekilde bir yaşamın sonunda da bireyin mutluluğa ulaşacağını hatta daha huzurlu, kalıcı ve dingin bir mutluluk yaşayacağını öngörmektedirler.
Mutluluk konusu, doğu ve batı medeniyetleri açısından da farklı şekillerde ele alınmaktadır. Buna göre gerek yakındoğu (İslam) gerekse uzakdoğu (Budizm vs.) medeniyetleri bireyin hazza yönelik girişimlerini sınırlandırmasının gerektiği yönünde bir öğretiye sahipken; batı medeniyeti ise, genel olarak daha çok haz elde etme yönünde bir yaşam şekline sahiptir. Bu noktada doğu medeniyetlerinin ileri sürdüğü tez, haz odaklı bir yaşam sürmenin sonunun olmadığı, bireyin zihnini ve nefsini terbiye etmediği sürece gerçek içsel huzura ve mutluluğa ulaşamayacağı yönündedir. Batı ise, illegal yollarla olmadığı sürece, yaşamı bir armağan olarak görmenin, keyfini çıkarmanın ve olabildiğince haz almanın güzel bir şey olduğunu vurgulamaktadır. Kişisel görüşüm, ikisinin de dengede olması yönündedir. Kişi haz elde etmeye yönelik eylemlerde de bulunmalı, aynı zamanda erdemli bir yaşamda sürebilmelidir. Bu ikisini dengeli bir şekilde yürütebilmek de sanırım önemli bir yaşam becerisi ya da ustalığıdır diyebiliriz.
Sevgiyle kalın,
Tayfun Doğan
31.12.2017
Çok anlamlı tam bana göre çok başarılı buldum
Teşekkür ederim.