Psikolojik iyi oluş son zamanlarda oldukça gündemde olan bir kavramdır. Gerek akademik çalışmalarda gerekse popüler medyada sürekli karşımıza çıkıyor ve oldukça da geniş kapsamlı bir kavramdır. Bu kavramla aynı ya da yakın anlamda kullanılan pek çok ifade de bulunmaktadır. Örneğin, duygusal iyi oluş, öznel iyi oluş, mental iyi oluş, mutluluk ve yaşam doyumu gibi kavramlar psikolojik iyi oluşla pek çok açıdan benzerlik taşımaktadırlar. Psikolojik iyi oluş düzeyi yüksek birey, aslında ruh sağlığı yerinde insandır.
Psikolojik iyi oluş üzerine araştırmalar yapan psikoloji alanı ise pozitif psikolojidir. Psikolojinin bu yeni alanı 1998 yılında dönemin Amerikan Psikoloji Derneği başkanı Martin Seligman tarafından kurulmuştur. Pozitif psikoloji, insanların olumlu ve güçlü özelliklerine odaklanan bir yaklaşımdır. Bu bağlamda da psikolojik iyi oluş konusunu ele alır, konu ile ilgili araştırmalar yapar, yordamalarda bulunur ve önerilerini sunar.
Psikolojik iyi oluş üzerine yapılan araştırmalarda, ilk dönemlerde daha çok iyi oluşun belirleyicileri üzerinde durulmuştur. Tabii ki mutluluk ve iyi oluş konusu oldukça kapsamlı ve pek çok değişkenden etkilenen bir konudur. Bu özelliği itibariyle de iyi oluşu etkileyeceği düşünülen, genetik faktörler, psiko-sosyal faktörler, ekonomik faktörler, yaş, cinsiyet, eğitim durumu gibi demografik faktörler başta olmak üzere birçok değişkenin iyi oluşla ilişkisi ve iyi oluşa etkisi incelenmiştir.
İlk dönem yapılan çalışmalarda mutluluğun (psikolojik iyi oluş) tamamıyla genetik bir durum olduğu ileri sürülmüştür. Hatta mutluluğu istemek uzun boylu olmayı istemek gibidir; uzun boylu olmayı istemekle boyunuz uzamaz gibi görüşler ifade edilmiştir. Ancak ilerleyen zaman içerisinde genetik faktörlerin iyi oluşta önemli oranda belirleyici olduğu ama her şey olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Konu üzerine araştırmalar yapan Prof. Dr. Sonja Lyubomirsky, mutluluğun belirleyicilerini üç kategoriye ayırmıştır. Buna göre mutluluğun belirleyicisi % 50 oranında genetiktir; %10 oranında demografik faktörlerdir (yaş, cinsiyet, eğitim durumu, yaşanılan yer vs.); ve % 40 oranından amaçlı etkinliklerdir (umut, iyimserlik, kişilerarası ilişkiler, öz-saygı, anlamlı yaşam, şükran duyma, affedicilik vs.) demiştir.
Psikolojik iyi oluşun belirleyicilerinden amaçlı etkinlikler adını verdiğimiz değişkenlerin en önemli özelliği bunların öğrenilebilir ve geliştirilebilir psikolojik özellikler olmasıdır. Bu özellikleri itibariyle de söz konusu bu etkinlik ve davranışlar büyük oranda bizim çabalarımıza bağlıdır. Burada psikolojik iyi oluşun belirleyicilerinden olan bu faktörlerden en önemli dördünü ele alacağız.
Şükran Duyma
Birincisi, şükran duyma ya da müteşekkir olma dediğimiz durumdur. Şükran duyma, bireyin hayatındaki güzellikleri ve olumlu durumları fark etmesi ve takdir etmesidir. Çoğu zaman elimizdeki imkanları ve güzellikleri kaybettiğimizde değerini anlarız. Müteşekkir olmada ise, bunların kıymetini onlara sahipken bilmek söz konusudur. Şükran duyma ruh sağlığımızı nasıl olumlu etkilemektedir? Bu soruyu cevaplayabilmek için “hedonik adaptasyon” kavramını kısaca açıklamalıyız. Hedonik adaptasyon bireyin yaşamındaki olumlu şeylere alışması durumudur. Yani başlangıçta bizi mutlu eden, bize olumlu duygular yaşatan şeylerin bir süre sonra artık bizi eskisi gibi mutlu etmemeye başlamasıdır. Örneğin işsizlik istenmeyen bir durumdur. Kişinin işe sahip olması onu başlangıçta çok mutlu edebilir. Ancak bir süre sonra işe sahip olmanın bireyin mutluluğuna katkısı gittikçe azalmaya başlar. Aynı durum bir eve, arabaya, telefona ya da bir ilişkiye sahip olma için de geçerlidir. İşte hedonik adaptasyonu kırmanın en pratik yolu şükran duymadır. Hayatımızdaki olumlu durumları, sahip olduğumuz güzellikleri şükran duyma yoluyla hatırlamamız hedonik adaptasyonun panzehiri niteliğindedir.
Şükran duymanın psikolojik iyi oluşumuza olumlu etkisinin ikinci nedeni ise beynimizin olumlu ya da olumsuz olayları hatırlama özelliğinden ileri gelmektedir. Varlığımızı devam ettirebilmek adına beynimiz otomatik olarak olumsuz olayları daha çok hatırlama eğilimindedir. Bu konuda Dr. Rick Hanson, beynimiz olumsuz olayları hatırlamada cırt cırtlı bantlar gibidir, olumlu olayları hatırlamada ise teflon tava gibidir, demektedir. Yani olumlu olayları hatırlama konusunda daha zayıfız. İşte şükran duyma sayesinde beynimize olumlu olayları bilinçli olarak hatırlatmış oluyoruz. Bu da olumlu duyguları daha sık yaşamamıza yardımcı oluyor. Bu konuda uygulamada şükran duyma etkinlikleri yapılabilir. Şükran günlüğü bunlardan birisidir. Bir günlük tutarak iki günde bir şu iki cümleyi tamamlamak suretiyle bu etkinlik gerçekleştirilebilir. “Şanslıyım çünkü……..” ve “Çok şükür…….”
Hayatın Anlamı ve Amacı
Üzerinde duracağımız ikinci psikolojik iyi oluş belirleyicisi, hayatın anlamı ve amacı konusudur. Psikolojik iyi oluş ile ilgili tüm teori ve tezlerde hayatın anlamı konusu önemli bir bileşen olarak yer almaktadır. Konu ile ilgili çalışan Dr. Viktor Frankl, hayatta insanı güdüleyen şeyin yaşamını anlamlı kılma çabası olduğunu ifade etmektedir. Anlamlı bir yaşama sahip olma, hayatta bir amaç bulma ve tutkuyla bağlanarak onun için mücadele etme psikolojik iyi oluş için büyük önem taşımaktadır. Eğer kişi anlamlı bir yaşam sürmüyorsa, iyi yaşayamamış olmanın suçluluğunu hissetmektedir. Frankl, anlamlı yaşamın bir eser üreterek, bir ilişki ve deneyim yaşayarak ya da kaçınılmaz olan bir acıya anlam vererek mümkün olabileceğini ileri sürmektedir.
Sosyal Destek
Üçüncü psikolojik iyi oluş belirleyicisi, sosyal destektir. Kelimenin tam anlamıyla sosyal varlıklarız. Dolayısıyla kişilerarası ilişkilerimiz iyi olmadan ruh sağlığımızın iyi olması mümkün değildir. Yani öyle bir kişi düşünelim ki, yalnız, huysuz, kimseyle geçinemiyor, herkesle problemli ama çok mutlu. Böyle bir durum olası değildir. Derin, doyurucu ve sağlıklı ilişkiler psikolojik iyi oluşun olmazsa olmazıdır. Sağlıklı ilişkiler sonucu da sosyal destek gelir. Sosyal destek, hayatımızda bizi umursayan, seven ve bizimle gerçekten ilgilenen kişilerin olmasıdır. Bir nevi nazlanabileceğimiz kişilerin olmasıdır. Eğer sosyal desteğimiz yüksekse hem iyi oluşumuz daha yüksek olacaktır, hem de yaşamın sıkıntıları baş etmemiz daha kolay olacaktır.
Umut
Dördüncü ve son psikolojik iyi oluş belirleyicimiz ise umuttur. Umut hem bir duygu hem bir düşünce hem de bir inançtır. Umut, insanların sorunlarını çözebilmek ya da arzu ettiklerine ulaşabilmek için seçeneklere ve yeterliğe (güce) sahip olduklarını düşünmeleri ve bu konuda olumlu duygular içinde olmalarıdır. Umut, doğamızda bulunan acı, sıkıntı, yalnızlık gibi zor ve stresli durumlarla başa çıkmamızı sağlayan en değerli kaynaklardan birisidir. Sanatçı Cem Adrian, biraz umut sürsen tüm yaralar iyileşir demektedir. Umutlu olma da yazı da bahsi geçen diğer iyi oluş kaynakları gibi öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir özelliktir. Ancak umutla ilgili bir hususu daha belirtmekte fayda var. Psikoloji alanında ele aldığımız umut, pasif bir şekilde bir şeyi ummak ya da beklemek değildir. Bu alanda çalışmaları bulunan Dr. Rick Snyder’a göre umut, arzu edilen amaçlara ulaşmak için farklı yollar bulma ve bu yolları kullanmak için kişinin kendini motive etmesidir. Umutlu olan kişilerin kendilerini motive edebilme, hedefe ulaşma konusunda yeterli becerilere sahip olduklarını düşünme, köşeye sıkıştıklarında kendilerini “daha iyi günlerin geleceği” tesellisiyle yatıştırabilme, hedeflerine ulaşmak için değişik yollar bulma esnekliğini gösterebilme, imkânsızlığı gördüğünde hedef değiştirebilme ve zor bir işi küçük ve baş edilebilir parçalara bölebilme gibi ortak özellikleri bulunmaktadır. Bu özelliklere sahip olma da doğal olarak bireyin psikolojik iyi oluşunu olumlu etkilemektedir.
Sonuç olarak, psikolojik iyi oluşumuzu etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Ruhsal durumumuzu daha iyi duruma getirebilmek için bir yerden başlamak gerekir. Şükran duyma, hayatta bir anlam ve amaç bulma, sosyal destek ve umut konuları üzerine düşünerek ve bunlarla ilgili okumalar yapma, belki de atılabilecek ilk adımlardandır.
Mutlu ve anlamlı bir yaşam dileklerimle.
Dr. Tayfun Doğan
Psikolojik Danışma
Üsküdar Şubat 2019
Comments 1