“Yaşadığımı hissetmiyorum”
“Sanki rüyada gibiyim”
“Hayatım çok renksiz, sıkıcı ve sığ”
“Anlatacak bir hikayem bile yok”
Instagram hesabımdan zaman zaman açık uçlu sorular soruyorum ve takipçilerimin fikirlerini öğrenmeye çalışıyorum. Geçenlerde de “Ne sizi mutsuz ediyor?” diye sordum. Pek çok ilginç cevap geldi ancak en çok dikkatimi çeken “Aynı şeylerin etrafında dönmek, anlaşılamamak ve hayata karışamamak” şeklindeki cevaptı. Buradaki “hayata karışamamak” ifadesi çok ilgi çekiciydi. Aslında pozitif psikoloji alanında bu ifadeyi hatırlatan bazı kavramlar bulunmaktadır. Martin Seligman’ın mutluluk modelindeki boyutlardan birisi olan “engagement” kavramı bunlardan birisidir. Angaje olmak şeklinde de çevrilebilecek olan bu kavram Türkçe’ye “hayata bağlılık” olarak da çevrilmektedir. Bireyin kendini bir işe ya da etkinliğe kaptırması ve tüm benliğiyle bunlara dahil olması olarak ifade edilebilir. Eğer insanlar hem keyif aldıkları hem de anlamlı buldukları etkinlikler bulabilirlerse tam olarak yaşadıklarını ve hayata dokunduklarını hissederler. Bu kavram Mihaly Csikszentmihalyi’nin ortaya koyduğu “akış” kavramıyla da ifade edilebilir. Akış durumunda insanlar adeta zamanı unutur, tam bir odaklanma ile kendilerini yaptıkları işe verirler ve adanmışlık gösterirler. Bu haldeyken kişinin içsel motivasyonu da son derece yüksektir ve akış yaşadıkları bu zaman dilimlerini hayatlarının en güzel anları olarak değerlendirirler. Daniel Goleman’a göre akış haline girebilmek, duygusal zekânın en üst noktasıdır. Akış durumunda, kendiliğinden ortaya çıkan bir neşe, hatta kendinden geçme hissi söz konusudur. Akış kişiye kendini çok iyi hissettirdiğinden, içsel bir ödüldür. Erzurum kökenli Amerikalı psikiyatr Toksöz B. Karasu’da “Huzurlu Yaşama Sanatı” adlı kitabında bu durumu, “kendini işine kaptırarak çalışmak, etkili bir antidepresandır” diyerek özetlemektedir. Bektaşinin biri bağlama çalıyormuş ama hep aynı yere vuruyormuş. Dinleyenler şaşırmışlar ve başka bağlama çalanlar elini sazın üzerinde gezdiriyorlar sen niye hep aynı yere vurup duruyorsun demişler. Bektaşi, “Onlar arıyorlar o yüzden ellerini gezdiriyorlar, ben buldum demiş. Akış durumundaki kişinin durumu da biraz buna benzer, neye zaman harcayacağını, ne ile ilgileneceğini bulmuş gibidir.
Hayata karışmak denilince çağrışım yapan bir başka kavram da yaşantı zenginliğidir. Yaşantı zenginliği; farklı, yoğun ve bireyin bakış açısını zenginleştiren deneyimlerin olduğu bir yaşamı anlatmaktadır. Yaşantı zenginliğine sahip kişiler, derin ve yoğun duygular yaşamanın yanı sıra, farklı, ilginç, zorlayıcı ve heyecan verici tecrübeler edinirler. Yaşantı zenginliğinin zayıf olması durumu ise, sıkıcı, sıradan, monoton ve rutin bir yaşama karşılık gelir. Tekdüze ve heyecansız bir hayat süren birey bir süre sonra kendisini adeta kapana kısılmış gibi hisseder. Eşsiz ve sıra dışı deneyimlere sahip olmak ise kişinin yaşam memnuniyetini artırdığı gibi, hayatına da anlam katar.
Rutin, tekdüze, renksiz bir yaşama kişi mecbur olabilir ya da böyle bir yaşam kişiyi belirsizlikten kurtardığı ve görece güvenli olduğu için insanların pek çoğu böyle bir yaşama katlanabilirler. Ancak bu durum aklımıza “Gemi limanda güvendedir ama geminin amacı limanda beklemek değildir” sözünü getirmektedir. Hayatın hakkını verebilmek, dolu dolu yaşamak için insanın yapması gereken de hayata karışmaktır.
Hayata yeterince karıştığınızı düşünüyor musunuz? Yorumlarınızı yazımın altına beklerim.
Sevgi ve selamlarımla.
Nisan 2023
Konya
Tayfun Doğan
Benim hayatımda tam anlamıyla bir akış yok açıkçası. Çok rutin veya sıkıcı da diyemem. Aralarda diyelim. Elbet çok sevdiğim bi rişim olmasını veya bir uğraşımın olmasını oldum olası isterdim. Buradaki ve psikolojideki gibi “Akış” ın adını bilerek değil de, hep istemişimdir, ilginç, çok az kişide bulunan, çok iyi yaptığım, insanların bu nasıl yapılıyor diye sorduğu bir alanımın olmasını. Birşeyler için uğraştım ama bazı sebeplerden yarım kaldı. İşte o yüzden aralardayim diyorum. Bu anlaöı yazınızı akış halinde okudum ama, çok teşekkürler 🙂
Hayata karışmak isteyip etrafında gezinmek benimki de. Bir bakıyorum bir günüm bir güne benzemezken temelde akışa karışamadığımı fark ediyorum . İşte tam da bunu sorgularken yazınızla karşılaştım. Hedeflerime ulaşamamak benim akışta sürüklenmemi engelliyor. Kitap okumak istiyorum ama film izlemek daha kolay geliyor, cvmi güncellemek istiyorum ama yorulduğumu fark ediyorum. Şimdi bir hevesle toparlanma vakti.
Hayata etkin bir şekilde karışabilmek için dahil olduğumuz etkinliklerin hem keyifli hem de anlamlı olması gereklidir. Aksi takdirde yaptığımız işler boş gelebilir. Hayatınıza anlam katan ve tutkuyla bağlanabileceğiniz bir şeyler bulduğunuzda her şey daha kolay olacaktır 🙂
Aidiyet hissi ile ilgili belkide.Topluma,hayata insanlığa ait olmayla ilgili.Veya bir kimsenin tebessümünde gizli.. Uçsuz bucaksız çölde güneşe bakıp yol almak. Bilmem hangi kalpte yer yön bulmak. Maddeden arınıp maneviyatta bulmak bazen.
Kısacası bu misafirhanede kaptan olduğunu unutmamak…
Somut olarak hayata karışarak, soyut olarak kendiyle kalabilince çözülüyor sanırım. Ruhun hafifliği bu sakinlikten geçiyor. Hayata karışıp canlı cansız manayı okumaya başlayınca herşeyin rengi değişiyor. Daha önce ezbere yaptığımız okuduğumuz herşeye geri dönüp sindire sindire sekinet içinde okumaya yapmaya yaşamaya başlamak hayata karışmak oluyor kendi penceremden…